içimde patlayanlar vol.1

Posted by O değil de... On Cumartesi, Mayıs 15, 2010 0 yorum

Kendimi bırakmak istiyorum aslında. Ne yapacağımı düşünmeden hareket etmek, böyle sallamak etmek falan..Kimseye hesap vermemek istiyorum,tıpkı kimsenin bana hesap vermemesi gibi. Hani kelimeyi seçsem,hangi kalıbın dışına çıkartıp da sürrealist bir anlatım kullansam diye bayağı düşündüm içimdne geçenleri anlatabilmek için. Uzun süren düşünceler,geçmeyen bir gece,mum ışığında sürekli yırtılan kağıtlar ve biten bir paket sigara sonucunda aslında içimdekileri asla yazamayacağımı fark ettim. Mütemadiyen kalp hizasında duran bu yumru,bende nefes darlığına sebep olacak. Bir şey demek için ağzımı açacağım ama onun yerine dolan gözlerimle bakacağım karşımdakine sonra o yaşların akmasına bile izin vermeden parmağımla sileceğim kirpiklerimi "bahar nezlem var." bahanesiyle.
Bu gece de uykusuz geçecek.arada deliksiz uyuduğum geceler çok. ama hangi geceler hangi baş ağrısı ve hangi yaka bırakmayan anılarla başbaşa sabahı bekleyeceğim belli olmuyor. Şu erasmusu bile sırf bu illetten kurtulabilmek için istedim ama aşktan ne kadar kaçabiliyoruz diye sorgulamak lazımdı önce!! Çünkü fark ettim ki değil Viyana'ya Pluton'a gitsem benim bu vahim halim aynı vahimlikte kalacak. Kendi yediğim bokun sonucu. Daha ne bekliyorum ben de bilmiyorum ki? Daha ne olabilir, ne denebilir? Beklediğim hareketleri yapmayacağını bildiğim bir insanı ömür boyu bekleme isteğine neden kapılıyorum ben? İnsanların kendilerine işkence etme güdüleri nasıl da kuvvetliymiş yareppim.

Nerdesin? Kimlesin? Ne yersin,ne içersin? Kimlere kafan takılır,kimlerle yazışırsın? Bunların hiç birini bilmem ve açıkçası öğrenmek de istemem. Ben seni hep kendime ait düşlemek istiyorum. Başkasını bulaştırmak istemiyorum yılların anısına. Başkasını ya da başkalarını sana bulaştırıp da senin hatıranı zedelemek istemiyorum. Seni hep sevmek istiyorum,seni her hatırladığımda seni özleyebilmek ve gülümsemek istiyorum. Öylesine saf ve temiz halinle kal istiyorum kalbimde. Bunu sen ister misin bilmiyorum,hala senin için bir kıymetim var mı onu da bilmiyorum. Davranışlarına anlam vermekten usandım ve yine pes ediyorum. Pes edip başka bir ülkeye gidiyorum. Senin yerin bende hep duracak-aşk anlamında değil bu,insan olarak benim için hep kıymetli kalacaksın- . Birlikte çocuktuk, birlikte büyüdük. Hayatımda sen olmadan ölmek istemem. Anlıyorsun ne demek istediğimi değil mi? Giderken seni de götüreceğim. her parça kıyafetimde senin kokun, her tokamda-küpemde-yüzüğümde senin izin, her kitabımda-defterimde-cd'mde- senin sesin, her aynaya bakışımda karşımda senin yüzün olacak. Uzunca bir süre türkçe bile konuşulmayan uzak bir ülkeye gidiyorum, ama sen beni -daha önce de olduğu gibi- yalnız bırakmayacaksın. Sabaha karşı kalkan uçağıma doğru bakacaksın odandaki pencerenin ardından ve sonra yatağına girip tekrar uyuyacaksın belki..belki de hiç umursamayacak,o gün gittiğimi bile unutmuş olacak, 15. rüyanı görüyo olacaksın o saatte. Yine şnitzel'i birlikte yiyeceğiz,tuna'da birlikte seyahat edeceğiz, katedralden çıkınca zanoci'de birlikte ısıracağız dondurmayı. Beni hiç yalnız bırakmayacaksın,hep olduğu gibi.

Categories:

Dengeler alt üst oldu!

Posted by O değil de... On Salı, Nisan 06, 2010 0 yorum

İsyanım var ulen! Dağa taşa isyanım var! Kaldırıma da atarlıyım taam mı? Yahu o kadar ülkeyle Erasmus anlaşman olsun ama denklik sağlayabilecek dersler nedir diye sorunca git kendin araştır de bana! Böyle bir üniversite ol İzmir Ekonomi,tamam mı? hep böyle ol, abzürt dersler öğretip beynimi akıttığın, yan dalla canıma kastettiğin gibi erasmusta da ebemi göster bana! çok fenayım sevgili blog. o kadar üniversitenin arasından bir tanesi bile mi en azından 3 dersimi karşılayamaz yahu? Hadi denkliği geçiyorum, hayallerim sulara düşüyor,sularda kaybolup gidiyor. Mesela şu rüyalarıma bile giren,salyalarımı akıtan Sorbonne ne demiş biliyor musun? "All lectures are taught in French." demiş ve sinemde derin yareler açmış ey blog..Ana dilim gibi fransızca bilmiyorum diye yapılacak yamuk mu bu,bana yapılır mı? Sorarım ulen! Madem ki internayşınıl adam alıcaksın o zaman nedir kardeşim bu fransız milliyetçiliği?! Biz her internayşınıl varlığa Türkçe öğrenmezsen gebertiriz diyor muyuz? Eshefle kınıyorum seni Sorbonne...Aslında bilesin ki çok kırıldım,ondandır bu sitemlerim yoksa her zaman gönlümüzün sultanısın,her zaman hayallerdesin. Gün olur da akademik düzeyde bir fransızcam olursa o gün ölçünü alırım ama,ona göre de bi rajonumuz olsun..

Sorbonne bir Everesttir sevgili blog. Her babayiğidin çıkmadığı,çıksa da inemediği bir doruktur o. Her başarılı üniversite öğrencisinin kalbinde bir Sorbonne ruhu yatar ama işte yatar anca. Sorbonne'dan sonradır ki Rey Juan Carlos gelir,Madrid'in orta yerinde hemi de kralın üniversitesi olan başka bir salya sebebi. Ama gel gör ki bunlar da o yavşakça ispanyolcayla işliyolar derslerini ama biraz daha insaflı çıkmışlar,erasmuslara bazen ayrı kurs açıolarmış :D allah razı olsun hacı! Yunanistan desen sinemde açılan yarelere zehir bastı sanki, koskoca Pire Üniversitesi olmuşsun ama adam olamamışsın be! Hem 1 tane adam alıyorsun bizim koca okuldan, hem de hiç bir kaynağın ingilizce yazmıyor? Vre malakas, prepei na milioune ellinika olo ton kosmou? derim ama inanın ki benim de yunancam bu kadar işte! Sorbonne'dan sonra ahdım oldu akademik yunanca öğrenicem.. İnsanı böyle gaza getiriyorlar,sanki hayatım çok boşmuş da bi akademik fransızcayla akademik yunanca eksikmiş gibi. Vallahi asaplarım bozuluyor sevgili blog!

Categories:

napalım yahu bazen her şey gittiği yere kadar.

Posted by O değil de... On Pazartesi, Mart 15, 2010 0 yorum

dert etmeye ne gerek var her şey olduğu kadar
zorlamaya ne gerek var gittiği yere kadar
özleyip kavuşamamayı aşk sandık senelerce
zamanı durduramadık aşk bu mu hadi be sen de

dört duvar arasında neler neler var aklında
sana aşık olmaya mı geldim dünyaya?
dört duvar arasında kimler kimler var yanında
herkesin bir yedeği var mıdır dünyada?

düşünmeye ne gerek var her şey olduğu kadar
zorlamaya ne gerek var, artık her şey gittiği yere kadar..

Aylardır yapamadığım şeyi bana yaptıracak sanırım bu şarkı.hadi bakalım,inşallah!

Categories:

Den eho matia na se do, den eho kardia na se miliso!

Posted by O değil de... On Çarşamba, Şubat 24, 2010 0 yorum

Ο ουρανός φεύγει βαρύς
πάνω από τη ζωή μου
μα η θύμησή σου έμεινε
να δένει την ψυχή μου.

Δεν έχω μάτια να σε δω
καρδιά να σου μιλήσω
πέσαν τα χέρια μου νεκρά
και πώς να σε κρατήσω;

Gökyüzü ağır ağır soluyor,
(ve) geçiyor hayatımın üstünden
Ama senin hatıran hala aynı duruyor
bağlıyor ruhumu

Gözlerim yok ki seni göreyim
Kalbim yok ki seninle konuşayım
Ellerim bile tutmuyor,cansızlar
Seni nasıl kucaklayabilirim ki?(bu ellerle)

Gözlerim yok ki seni göreyim..Den eho matia na se do-
Δεν έχω μάτια να σε δω..


Categories:

benden ne istiyorsun ey kabuklu spanak!

Posted by O değil de... On Salı, Şubat 23, 2010 0 yorum

geçenperşembe:
ağaçaltıkafe sigara kahve kitap 3saat oturmak enseye rüzgar yemek inatla şal takmamak.
geçencuma:
ağaçaltıkafe sigara çay kinder bueno 2saat kitap okumak hem enseye hem kulaklara rüzgarın allahını yemek,hapşırmalara başlamak.
geçencumanındevamıolarak:
inciraltında sevilen biriyle tavla atmak sahlep içmek deniz kenarında yürümek zaten halsiz olan vücuttaki ateşi yükseltmek seste kayma yaşanması.
geçencumartesi:
ateşin 38 olması yatak döşek yatmak battaniyesiz adım atmamak gözlerin kızarıp sulanması eşliğinde burundan artıknefes alamamak.
geçenpazar: duş almak saçı tam kurutamamak bütün hastalığa rağmen yine aynı sevilen kişiyle yemeğe gitmek yemek sonrası konak rüzgarını enseye yemek arabaya binişte sesin tamamen gitmek üzere olması öksürük krizi bademciklerin şişmeyi abartarak boğazıkapatması.
geçenpazartesi ses tellerinin greve girmesi soluğu doktorda almak doktorun bön bön bakıp "buhalegelmekiçinçokuğraştınmı?" demesi. teşhisin sinüzit kaynaklı farenji t olması ve amansabahlarolmasın.

ey kabuklu spanak ben sana ne yaptığğm?

Categories:
Posted by O değil de... On Pazartesi, Şubat 22, 2010 0 yorum

Odamın karanlığında oturmuş gökten akıp giden bulutları seyrederken bir yandan Comptine d'un autre ete- l'aprés midi çalmakta bir yandan da...
kimimiz elindekilerin kıymetini bilmez, kimimiz bildiği halde bazen elinden bir şey gelmez, kimimiz gereken kıymetten fazlasını verir. Bu dünyada hiç bir şeyin adaleti yok ki kıymet bilmenin adaleti olsun. Hem kıymet nedir ki? Bir şeye değerini katan ben değil miyim? Ben olmadan,ben ona anlam vermeden o şeyin kıymetini nasıl ölçebilirim ki? Her şey adaletsiz ve her şey göreceli.Yitirdiğimiz şeylerin arkasından oturup kalakalma süresi bile öyle.
Evet biz insalar hep bir şeyler yitip gittikten sonra arkasından oturur ve kayıp gidişlerini izleriz tıpkı benim odamın karanlığında pencereye yapışıp hüzünlü şarkılarla yağmur bulutlarını izleyişim gibi.Kıymetini bilmediğimizi düşündüğümüz şeyler için bir değer taşıyıcı olur bulutlar.Oysa o bulutlar gidiyor ve bunu durdurmak için ne yazık ki elimden gelen bir şey yok daha sonra ise bir bakıyorsun gökyüzü açılıyor sonra yerine başka bulutlar geliyor,dünya sürekli dönüyor, hiç bir şey 1 saniye önceki gibi kalmıyor. Öyleyse başka şeylerin aynı kalmasını istemek niye?
Oturup Amelie'yi bir daha izlemeli şimdi.

Categories:

Beyaz

Posted by O değil de... On Cuma, Şubat 12, 2010 0 yorum

Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar,
Hadi git benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin!!


Karda kalmasın izin demiştim? Sense gittiğin yolu çizercesine deniz kabuklarından bir harita yaratmışsın karın üstünede??

Categories: